Uluslararası Milano Mobilya Fuarı’nı daha önce de ziyaret ettiyseniz bir karşılaştırma yapabilir misiniz? Milano’nun hala mobilya endüstrisinin merkezi konumunu koruduğunu düşünüyor musunuz?
En son 2019’da gittiğim Milan Design Week’i, öncesinde 2010’dan itibaren hemen hemen her sene ziyaret ettim. Bu sene gördüğüm en kalabalık seneydi ve raporlar da bunu doğrular nitelikte. Rekor sayıyla sadece Rho alanına katılım %15 artış göstermiş (307K civarı). Alternatif platformlar 90.000 kişi tarafından ziyaret edilmiş. Sektörel anlamda ise, gerek firmaların standlarına gösterdiği özen ve yatırım, gerekse de şehir merkezinde ölen alanların yerini yeni alanların doldurabiliyor olması sebebiyle hala fuarın merkezi konumda olduğunu düşünüyorum. Alan özelinde bakarsak Tortona’nın yıllardır süren büyük marka stant ve enstalasyonlardaki ağırlığının bu sene çok zayıfladığını gördüm. Ancak bunun yerine ALCOVA gibi alternatif bir organizasyon çok ilgi çekimi çekti. Hatta yıllardır gördüğüm en ilham verici alandı diyebilirim. Kürasyonla seçilmiş ürünler her sene değişik bir bölgede sergileniyormuş. Turumuzun akabinde ziyaret etme şansım oldu, bundan sonra takip edeceğim yerler arasında ilk sırada olacak. Tortona’nın yerini Brera’nın aldığını düşünüyorum. Eskiden Brera, mağazalarını göstermek isteyen markaların olduğu bir alanken, palazzoların enstalasyonlara ev sahipliği yaptığı büyük bir bölgeye dönüşmüş. RHO alanı her zamanki etkisini sürdürüyor, bazı firmaların kendi showroomlarını tercih ettiği görülüyor olsa da hala etkisini yitirmemiş.
Geçtiğimiz birkaç yıl zor geçmiş olsa da genel anlamda stantlara baktığınızda, Uluslararası Milano Mobilya Fuarı tasarım topluluğu için değer üretmeye devam ettiğini söyleyebilir miyiz?
Zor geçen pandeminin etkiyi artırdığını söylemek mümkün. Tekrar beraber olabilmenin heyecanı tasarım topluluğu için Milano’da kendini göstermiş. Sadece büyük markalar değil, bağımsız tasarımcılar ve okullar için de bir buluşma noktası olma hali devam ediyor. Tasarım haftasının ölçeğinin çok büyük olması, bir taraftan da iletişimde verimi düşüren bir durum. İstediğiniz ilgi ve vakti ayırmak mümkün olmayabiliyor; firma çalışanlarının da buna vakti olmuyor dolayısıyla. Bu anlamda uzun uzadıya gelişen ilişkilerden çok, trendleri koklama, yenilikleri ve eğilimleri yakalama adına hala değer ürettiğini düşünüyorum. Bu noktada ürünlerin nasıl sergilendiği çok önem taşıyor. Özellikle malzeme inovasyonuna dayanan projelerin de yer alması, dijitale taşınan iş yaşamımızda, dokunarak deneyimlemenin önemli olduğu bu dönemde, Milano deneyim tasarımı yaratma konusunda hala başarılı. Yani sergi fuarı olmanın ötesinde bir deneyim haftası sunuyor.
Mobilyada belli vurgulardan, stil ve trendlerden bahsedecek olursak, hangi renkler, dokular ve malzemeler öne çıkıyor? Önümüzdeki yıla dair öngörüleriniz neler? Ahşap kaplamalar ya da ağaç ürünlerle ilgili dikkatinizi çeken yenilikler var mı?
Genel anlamda malzemeleri değerlendirdiğimizde dominant tamamlayıcı malzemenin cam olduğunu söyleyebiliriz. Camı pek çok firmada, farklı şekillerde kullanılırken gördük. Farklı dokulu kalıplara dökülmüş camların üzerinde görülen rastlantısal dalgalı, delikli, relief etkili dokular sık kullanılıyor. Büyük vazo gibi objelerin yanı sıra camı büyük ölçeklerde, masa sehpa gibi ürünlerde de yekpare olarak sıkça kullanıldığını gördük. Mobilya firmaları kapaklarda dijital baskılı camlar da kullanmış.
Bir süredir niş bir trend olarak gördüğüm Sottsass tarzı kaplamaların birkaç yerde yer alması, bunun yaygınlaşacak bir trend olduğunu gösteriyor. Günümüz trendlerini etkileyen yeni bir dinamik de dijital dünyadaki etkileşimler. Instagram, Pinterest gibi platformların etkisiyle de yaygınlaşan bazı trendler olduğunu söylemek mümkün. Dijital dünyadaki gerçek gibi görünmeyen gerçeklik, hyper-reality gibi görsel dillerin ürünlerde daha maksimalist niş yaklaşımlar ortaya çıkardığını düşünüyorum. Yani normalde sık kullanılmayan Sottsass gibi kaplamalar, koltuk ve sandalyelerde boyutların çok büyümesi ve artık ayakların koltuk döşemeleriyle birlikte yere basması, bulk, dökümlü, balonumsu formların yaygınlaşmasından söz edebiliriz. Aynı sebepten dolayı renklerin daha çok kullanıldığını görüyoruz, kobalt mavi gibi canlı renklerin yanı sıra monokrem pastel renk kullanımı etkisini sürdürmüş.
Ahşap özelinde hareli, farklı ahşap tonlarının bir arada kullanıldığı mobilya koleksiyonları görülüyor. Ahşap paletleri de sanki renkleri kombinler gibi bir arada kombinlenerek kullanılıyor. Ayrıca koyu, siyaha yakın ahşap tonları da sıkça kullanılmış, her zaman olduğu gibi ceviz ve kırmızıya kaçmayan sıcak ahşaplar da ön plandaydı. Eskitilmiş ahşap, kırmızı-sarı tonlu ahşaplar hemen hemen hiç yoktu. Uzun süredir trend olan pastel tonlar, blok şeklinde kullanılmış (aynı rengin farklı tonları, monokrom renkler) ön plandaydı. Krem döşeme ve koyu (küllü siyah) renk ahşap, karamel, cam, ceviz ton kombinasyonları mevcuttu. Ayrıca sıcak, minimalist ve Japon tarzı homojen ahşap tonlarını da markaların ayrı koleksiyonlarda kullandığını görüyoruz. Pandeminin etkisiyle iki uç tarz görülüyor denebilir. Biri daha konforlu, sıcak, yalın sakin ortamlar yaratan doğal homojen dokulu ahşap tonları, diğeri ise daha kontrast, dinamizm ve heyecan yaratan, ortamlara enerji veren farklı tonlarda hareli ahşap kaplamalar.
Önümüzdeki yıllarda daha önce görülmemiş malzemelerin seri üretimlerde daha çok yer alacağını düşünüyorum. Sürdürülebilirlik arayışı etkisiyle çok sayıda doğal malzeme inovasyonuna tanıklık ettiğimiz son yıllarda, artık bu deneylerin yavaş yavaş gerçek hayatta kullanılabilecek hale geldiğine tanık olabiliriz. Yakın gelecekte seri üretimlerin tamamında olmasa da bu yaklaşımın artarak devam edeceğini düşünüyorum. Özellikle Avrupa Birliği ülkelerinde devlet stratejileri ve regülasyonları gereği de talep edilecek sürdürülebilir malzemeler, tüm sanayi alanlarında aranır hale gelecek. Bunu otomotiv ve mobilya sektöründe kendi deneyimlerimden de söylemem mümkün. Bu arayışın renk ve doku anlamında da sonuçları olacaktır. Daha doğal, parçacıklı, rastlantısal dokular yaygınlaşacak. Geri dönüşümlü malzemelerin kendine has estetiği kabul edilir ve teşvik edilir hale gelecek. Firmalar bu yeni, inovatif malzeme birleşimleriyle öne çıkacak.
Pandeminin uzun dönemli etkilerinden olan ev ve ofislerin daha konforlu yaşam alanları haline gelme ihtiyacı gereği, sıcak, doğal görünümlü yalın dokular da tercih edilmeye devam edecek. Bunu Thonet gibi markalarda, ayrıca ev mobilyası firmalarının koleksiyonlarında görmek mümkün. Bunun yanında sıra dışı tasarımlar da görebiliriz. AI teknolojileriyle yaratılan tanıdık ama bilimkurgu gibi görülen daha fantastik tasarımların yansımasını, daha hayal gücüne açık, cesur tasarımlarda görebiliriz. Daha önce görülmeyen pastel renklerle renklendirilmiş ahşaplar, farklı hareli desenler, doygun renk paletleri, parçacıklı kaplamalar görülebilir.
Ev ve yaşam alanlarında kullanılan malzemeleri göz önünde bulundurduğunuzda önümüzdeki dönem bizi neler bekliyor? Mobilya bir estetik obje olarak mı rol oynayacak yoksa fonksiyonel bir eşya olarak mı kalacak? Kullanılan malzemelere ilişkin gözleminiz nedir?
İki türlü de bakabilmek mümkün. Özellikle İtalya gibi mobilya tasarım kültürünün köklerine sahip çıkılan ve bunu gerçekten hayatlarında yansımasını gördüğümüz bir ülkede gerçekleşen bu fuarda, katılımcı firmaların çoğunun da İtalyan olduğunu düşünürsek ve şehrin tamamına bakarsak mobilya sadece fonksiyonel bir araç olmaktan çıkarak, yorumlanan, yer yer bir sanat objesine dönüşen, bazen işlevin çok geride kaldığı objeler olarak görülüyor. Fakat tüketim ürünü olarak bakıldığında farklı ihtiyaçlara cevap arandığını da söyleyebiliriz. Beklediğimden farklı gelişen bir durum, ev alanında ofis yaşamına yönelik çözümler görmemekti. Yaşam alanlarının küçülmesi, evle ofisin birleşmesi gibi konulara cevap veren ürünler az sayıdaydı. Bu tarz ihtiyaçlar, ev mobilyası firmalarından ziyade ofis mobilyası firmalarının radarında gibi görülüyor. Ev mobilyası firmaları ise daha çok konfor, kopyalanması zor üretim ve malzeme kalitesi, kuvvetli estetik tasarım dili gibi kavramları önemsemişler. Genel olarak ürünlerin, ölçek bakımından büyüdüklerini söyleyebiliriz. Kanepeler koltuklar boyut olarak büyük, hatta sandalyelerde döşeme yere kadar devam edip bütün bir hacim olarak algılanıyor.
Bir diğer gözüme çarpan gelişme, dış mekan mobilyalarının çoğalması oldu. Pandeminin etkisiyle dış mekanlarda daha çok vakit geçirme, şehirden uzak yaşam, şehir içinde daha çok doğa ile etkileşim gibi yaşam değişiklikleri firmaları harekete geçirmiş. Ev mobilyası firmalarının yeni yeni dış mekan mobilyasına girdiğini görüyoruz. Bu alandaki ürünleri ise yenilikçi olmaktan ziyade iç mekan mobilyalarının bir uzantısı olarak ortaya çıkmış. Mevcut dış mekan mobilyası firmalarında ise, sosyalleşmeyi önemseyen, ortak alan mobilyalarının çoğaldığı görülüyor. Beraber sohbet etmek, yemek yapmak, güneşlenmek gibi eylemlere farklı çözümler getirilmiş.
Bağımsız tasarımcıların ve mobilya mağazalarının olduğu Brera ile büyük markaların olduğu Tortona'daki sergileri ele alırsak, en ilham verici bulduğunuz işler hangileriydi? Neden?
Tortona ilk çıktığı yıllarda bağımsız tasarımcıların alanı iken, büyük markalar bunu keşfedip o alanda enstalasyon, büyük stantlar şeklinde yer almışlardı fakat bu sene bunun sona erdiğini gördük. 3 paralel caddeye genişlemişken daralıp tek caddeye inen Tortona, küçük firmalar ve bağımsız tasarımcıların ortak stantları şeklini almış. Bu anlamda Tortona’da farklı bir gelişme olmazsa alanın öleceği kanaatindeyim. Brera ise eskiden mağazalarını ziyaretçilere açan ticari bir bölgeyken farklı boyuta taşınmış ve Tortona’nın yerini almış. Büyük markalar, eski palazzo’larda enstalasyonlarıyla yer alıyor. Negatif tarafı sergi mekanlarının küçük olması ve uzun sıraların caydırması. Bu ziyaretimizde sıra beklenen sergileri görme şansımız az oldu ama gördüklerimiz arasında en çok ilgimi çeken, Matina Ceramics’in yenilik yapılması zor bir alanda hala yeni fikir ve uygulamalar yapılabileceğini gösteren ürünleri oldu. Özellikle Michael Anastassiades’in derzleri de tasarımın parçası yaparak dikişsiz, sonsuz karo uygulamasına olanak tanıyan ürününü takdir ettim.
Raffaele Salvoldi’nin Salvatori firması için yaptığı mermer taşlardan heykel de ilgi çekiciydi. Mermer gibi ağır bir materyalin küçük parçalar halinde, sanatçı tarafından stant alanında dizildiği mermer taşlar hem hafif hem estetik olarak kuvvetli görünüyor.
Bu yıl en çok ilginizi çeken enstalasyonlar hangileriydi?
Kartell’in yalın, sadece yumuşak renk geçişli duvarlardan oluşan standı ve bu standın bir parçası olan fosfor içeren iplere sahip sandalyesinin tanıtımı akılda kalanlardan oldu. Karanlık bir ortamda UV ışık altında parlayan beyaz plastik iplerin sarktığı odada sergilenen fosfor içerikli iplerden üretilmiş sandalye ilgi çekiciydi. Les Eaux Primordiares (Alcova Alanı): Koku firmasının enstalasyonu hem fikir hem uygulama olarak oldukça başarılıydı. Ahşap iskelet bir yapının etrafına konan şişelerdeki kokular yelpaze gibi dönen kağıtlarla kokuyu yukarı çıkarıyor ve böylece denenebiliyordu.
Preciosa'nın RHO fuar alanındaki enstalasyonu da etkileyiciydi. Müzikle beraber yanıp sönen aydınlatma, bir grid şeklinde tüm tavana yayılarak aşağıya iniyordu. Bu hem ziyaretçileri içine alıyor hem zorlamadan herkesin deneyimleyeceği geniş bir ortamda aydınlatmanın yarattığı ışık etkisini deneyimleme şansı veriyordu.
Triennale di Milano'da sizi en çok etkileyen bölüm hangisi oldu?
Angelo Mangiarotti / When Structures Take Shape sergisi çok iyi düzenlenmiş bir sergiydi. Mimarinin yanı sıra ürün tasarımlarının da yer aldığı sergide süreçle ilgili çok akıcı, net, görsel ve üç boyutlu maketlerle zenginleştirilmiş bir anlatım vardı. Bir kompozisyon hazırlar gibi mimarın öznel tarzının net bir şekilde anlatıldığı sergide, ürünlerin üretim süreci, skeçler vb. çok sayıda materyali görme ve tasarımcıyı fikir-süreç-çıktı bağlamında anlama şansımız oldu. Bunun dışında daha önce gezdiğim İtalyan Tasarım Tarihi Sergisi’ni bir rehber eşliğinde gezmek harikaydı. Orda da en çok etkilendiğim konu, İtalya’nın tasarım kültürüne verdiği değer oldu. Bu öyle bir değer ki, üzerine farklı söylemler inşa edilip, iyi anlamda bozulup yeni akımlar eklenmiş, deneysel işlere alan açılmış ve fikir hep yüceltmiş, kültürün bu yapı taşlarının üzerine kurulmuş. Tasarımın sadece endüstriyel ürünlere getirilen bir materyal kültürü olarak değil, üzerine söylem üretilen bir hale getirilmiş olduğunu görmek çok aydınlatıcıydı.
Tasarım ve teknolojiye adanmış Workplace3.0 bölümünü ziyaret etme fırsatı bulduysanız, yeni nesil ofis çözümleriyle ilgili gözlemlerinizi aktarır mısınız?
Workspace’in belli bir holde değil farklı hollere dağılmış şekilde firma bazında olduğunu gördük, tam olarak ofis mobilyası firması görme şansımız pek olmadı. Ara ara görülen çözümlerde özellikle hub alanlarda kullanılmak üzere USB şarj destekli bireysel çalışma alanları, buna paralel toplu çalışma alanlarına yönelik lounge sistemleri göze çarpıyor. Bu yeni lounge sistemlerinde mümkün olduğunca evin yumuşak, konforlu hissi ofislere taşınmaya çalışılmış. Döşemeli birimler ahşap sehpalarla kombinlenmiş. Ofis mobilyalarında, masa sehpa gibi birimlerde sık kullanılan metal materyallerin yerini sıcaklık veren ahşaplar alıyor. Kısacası kullanıcıların temas ettikleri bölgelerde, askılarda, katlanan mini masalarda, ortak alan masalarında, sehpalarda ve kanepe koltuk arkalarında raf şeklinde, ofiste konforu ve sıcaklığı artırma amacıyla ahşap kullanımı ve döşeme kullanımı artış gösteriyor.
Restoranlarında, müzelerinde ve tasarım noktalarında zaman geçirdiğimiz kentin, sizde bıraktığı duyguyu hangi üç kelimeyle tarif edersiniz?
Değer (miras, birikim, ciddiyet, farkındalık, önemseme, bağlam, kültür, bilinç)
Keşif ( sınırsızlık, merak, etkileşim, araştırma, deney, doğaçlama)
İlham (umut, optimizm, yaratma, üretme, özgürlük, hafiflik)
----
Şule Koç kimdir?
1982'de doğdu. Orta Doğu Teknik Üniversitesi Endüstri Ürünleri Tasarımı bölümünden 2004 yılında dereceyle mezun oldu. Profesyonelliğe mobilya ile adım attıktan sonra içinde aydınlatma, doğal taş, inşaat malzemeleri sektörlerinin de bulunduğu farklı sektörler için tasarım yaptı. Çeşitli ofislerde 7 yıl deneyim kazandıktan sonra, 2010'da kendi stüdyosunu açtı. Aralarında Red Dot Design Awards, Design Turkey Superior Design Awards, Elle Decoration International Design Awards and A’Golden Design Awards’ında bulunduğu birçok ödül aldı. Birkaç uluslararası tasarım ve sanat etkinliğine katılan Şule Koç, sanatsal videolar ve enstalasyonlar yaratmayı seviyor. Tasarımın tanımı olarak inovasyon, interaktiflik ve zamansız ürün arayışı içinde. Motivasyonu ise insanlara tecrübe ile liderlik edip onlara ilham vermek. 2018 yılından bu yana Özyeğin Üniversitesi Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü' nde yarı zamanlı öğretim üyesi olarak görev almaktadır. İntema Yaşam Kanyon işlerinden biri.
DİĞER YAZILAR
Yorum Yaz