Aykırılığın Mimarı

Frank Gehry

Orijinal, heykelsi ve çoğu zaman cesur eserleriyle, çağın en ikonik mimarlarından biri olan Frank Gehry'nin mimarisi, dünya çapında çok sayıda metropolün silüetini değiştirdi.  Yapısökümcü yaklaşımı ve yaratıcı malzeme kullanımıyla bilinen binalarında göze çarpan zengin dokular, dinamik yapılara hareket hissi kazandırıyor.  

Gehry'nin benzersiz mimari stilinin  kategorize edilmesi zor. Modernist, postmodernist veya çağdaş gibi farklı kavramlarla tanımlanıyor olsa da onun tarzını en iyi anlatan kavramın "yapısökümcülük" olduğu söylenebilir. Geleneksel yapıları reddetmesiyle öne çıkan Dekonstrüktivist mimari, standart tasarım fikirlerini takip etmeyi gerekli bulmuyor; yeni tasarım ve formları deneme konusunda mimara çok fazla alan bırakıyor. 

Frank Gehry kimdir?

28 Şubat 1929, Toronto doğumlu olan Kanadalı Amerikalı mimar ve tasarımcı, 1947'de ailesiyle Los Angeles'a göç ettikten kısa süre sonra Los Angeles City College'da gece dersleri almaya başlamış ve ardından Güney Kaliforniya Üniversitesi'nde mimarlık, Harvard Üniversitesi'nde şehir planlama okumuş. Aralarında Los Angeles'taki Victor Gruen ve Paris'teki André Remondet'nin de bulunduğu birçok mimarlık firmasında çalıştıktan sonra, 1962'de kendi şirketi Frank O. Gehry & Associates'i ve 2002 yılında da ortaklarıyla birlikte Gehry Partners'ı kurmuş. 

Modernist isyan hareketi

20. yüzyılın başlarında ortaya çıkan Kübizm ve Dadaizm sanat hareketlerinden ilham alan Gehry, bu dönemde farklı dinamik formların bileşimlerinden oluşan yapılarında Picasso, Duchamp ve Morandi'nin yarattığı kolajlar ve natürmortlardan etkilendi. Ayrıca yüzyılın  ortasında güzel sanatlarda geleneksel malzemelerin kullanımına ve "sanatın" her şeyden yapılabileceği fikrine karşı modernist isyanı temsil eden Junk Art hareketine ait oluklu metal ve ham inşaat malzemelerini kullanarak geleneksel olmayana olan saygısını göstermeyi de seviyordu. Gehry, çalışmalarında şok edici olmaktan hoşlanıyordu; hatta kendine ait Gehry Evi'nin mutfak zemini için asfalt denemeleri bile yapıyordu.

Çoğu çağdaşı gibi, pek çok şehir manzarasını süsleyen soğuk ve çoğu zaman formüle dayalı modernist binalara tepki gösteren Gehry, alışılmadık ifade araçlarıyla denemeler yapmaya ve kişisel bir kelime dağarcığı aramaya başladı. İlk çalışmalarında insan ölçeğini ve bağlamsal bütünlüğü vurgulayan benzersiz, ilginç yapılar inşa etti. Bu deneylerin belki de en iyi şekilde Santa Monica, California'daki kendi evinde (1978 ve 1994) yaptığı "yenilemelerinde" somutlaşmış olduğunu söyleyebiliriz. Gehry, iki katlı evi strüktürü ortaya çıkana kadar sökerek etrafına, çelik çubuk ve camdan oluşan asimetrik çıkıntılarla tamamlanan, zincir bağlantılı ve oluklu çelik bir çerçeve inşa etmişti. 

Oluklu mukavvadan mobilyalar

Bu tasarım deneylerini oluklu mukavvadan ürettiği ünlü mobilya serileri Easy Edges (1969-1973) ve Experimental Edges (1979–1982) ile bükülmüş esnek lamine ahşaplardan üretilmiş Knoll mobilyalarıyla sürdüren mimar, geleneksel malzeme ve formlara ilişkin beklentileri alt üst ettiği için yapısökümcü hareketle ilişkilendirildi. 1972'de The Christian Science Monitor'a verdiği röportajında, "Oluklu katmanların yönünü değiştirerek, bitmiş levhanın küçük bir arabayı desteklemeye yetecek kadar dayanıklılığa ve dört tarafta da tekdüze, kadifemsi bir dokuya sahip olduğunu keşfettim" diyordu. 

Gehry Knoll için tasarladığı koleksiyonda ise zaman zaman fikirlerini kâğıda döktükten sonra, zaman zaman ise de doğrudan ahşap ile çalışarak, malzemeyi farklı yöntemlerle deneyimleme fırsatını yakalamış. Bu çalışmalar sonucunda malzemenin yapısal özelliklerini keşfederek onu yastıklar, paspaslar ve toplar haline getirebilmiş. Yapısal olarak yenilikçi olan mobilyalar, oldukça karmaşık bir montaj gerektiriyor; en karmaşık tasarımı 130 adet yapıştırılmış bağlantıyla tutturulmuş olan kırk bir parçadan yapılmış. Cross Check sandalyesinde, malzemenin özelliklerinin sınırlarını zorlayan tasarımlarıyla hem yapısal olarak hem de estetik açıdan hafif, başyapıtlar ortaya çıkaran mimar, adeta ördüğü tasarımlarıyla, hiçbir desteğe ihtiyaç duymayan hafif ama dayanıklı mobilyalar üretirken malzemeye olan genel tutumu da değiştirmeyi başarmış.

Parlak yılan ve balık formları

Formica Corporation firması için tasarladığı parlak yılan ve balık formlarından oluşan bir dizi lambada (1983–1986) ise yarı saydam plastik laminat ColorCore'u kullanmayı denemişti. Balık, Gehry'nin çalışmalarında yinelenen bir motif; mimarisinin dalgalı, eğrisel formlarının yanı sıra Barselona, Vila Olímpica'da bulunan Fish Sculpture (1989-1992) ve Minneapolis Sculpture Garden için yaptığı Standing Glass Fish (1986) heykel projelerinde ve 1984'te Los Angeles'taki Gagosian Beverly Hills'de düzenlenen Frank Gehry: Unique Lamps sergisindeki Fish Lamps gibi birçok eserinde karşımıza çıkıyor.

 “Benim için her gün yeni bir şeydir. Neredeyse ilk yaptığım proje gibi her projeye yeni bir güvensizlikle yaklaşıyorum ve ter döküyorum. İçeri girip çalışmaya başlıyorum, nereye gittiğimden emin değilim. Nereye gideceğimi bilseydim bunu yapmazdım.” diyen Frank O. Gehry, yenilikçi ve avangart tasarımları modern mimarinin geleneklerine sürekli meydan okuyor. Her yeni projeyi “heykelsi bir nesne, mekansal bir kap, ışık ve havayla dolu bir alan” olarak ele alan Gehry, 1980'ler ve 1990'lar boyunca dünyanın farklı ülkelerinde birçok yapıya imzasını attı.  Dönemin dikkate değer yapıları arasında Weil am Rhein, Almanya'daki Vitra Mobilya Müzesi ve Fabrikası (1987); Paris'teki American Center (1994); Frederick R. Weisman Sanat Müzesi (1993) ve Minneapolis'teki Minnesota Üniversitesi de var. 

Heykelsi binalar mühendislik harikası!

Alamet-i farikasına dönüşen dalgalı serbest biçimli heykelsi binalarıyla Gehry'nin itibarı 1990'ların sonlarında hızla artar. İspanya'nın Bilbao kentinde yaptığı Guggenheim Müzesi'nin (1997), 21. yüzyılın başlarında müze binalarının patlamasına neden olduğu öne sürülüyor. Bu yapıda Gehry, heykelsi bir mühendislik harikası yaratmak için kıvrımlı titanyum formlarını birbirine bağlı kireçtaşı kütleleriyle birleştirmişti. Bu yaklaşımını Seattle'da yer alan Museum of Pop Culture binasında daha da derinleştirir. Renkli metal levhayla sarılmış fabrikasyon çelik bir çerçeveden inşa edilen yapı, Gehry'ye göre bir gitarın, özellikle de parçalanmış bir elektro gitarın şeklini örnek alıyordu. Guggenheim yapısında olduğu gibi, heykelsi eskizlerini hayata geçirebilecek mühendislik çözümlerini ortaya çıkarmak için en son bilgisayar teknolojilerini de kullanır.

İstanbul'da Yapılamayan Gehry Projesi

Hırvat ve Çek kökenli bir mimar olan Vlado Milunić  ile birlikte tasarladığı Dancing House  Prag’ın merkezinde, iki caddenin kesişiminde yer alıyor. Dekonstrüktivizm stilinde olan bu tasarım inşaatın onaylanmasından itibaren tartışmalara neden olmuştur. Fred Astaire ve Ginger Rogers’a adandığı ve dans eden iki partneri sembolize ettiği için Fred and Ginger olarak da adlandırılan bu yapı bölgede yaygın olan Barok, Gotik ve Art Nouveau binalar arasında dikkatleri üzerine çekiyor.  İstanbul Tepebaşı’nda inşa edilmesi planlanan Suna Kıraç Kültür Merkezi Frank Gehry’nin Türkiye’deki ilk ve tek projesi olması bakımından büyük bir önem taşıyordu; hatta müzenin İstanbul’a ek 1 milyon turist getirmediği takdirde para almayacağını söylemişti. 2010 yılında bitirilmesi hedeflense de hayata geçirilemedi. 

Bunlar da ilginizi çekebilir:

Frank-Gehry-2

 “Benim için her gün yeni bir şeydir. Neredeyse ilk yaptığım proje gibi her projeye yeni bir güvensizlikle yaklaşıyorum ve ter döküyorum. İçeri girip çalışmaya başlıyorum, nereye gittiğimden emin değilim. Nereye gideceğimi bilseydim bunu yapmazdım.” diyen Frank O. Gehry, yenilikçi ve avangart tasarımları modern mimarinin geleneklerine sürekli meydan okuyor.

waltdisney_built_01_gp_pr
Thumb_Cross-Check_F_880,3
guggenheim_bilbao
G334-Gehry-WiggleChair
4._Frank_Gehry_Fondation_Louis_Vuitton_-_T®2014_Todd_Eberle
11._Iwan_Baan_for_Fondation_Louis_Vuitton_T®Iwan_Baan_2014
032_Gold_9780307701534_art

Yorum Yaz

{{user.tamisim}} {{user.tamisim}}