Neo-fütürist Bir Tasarımcı

Eero Saarinen

Fin-Amerikan kökenli Eero Saarinen, 20. yüzyıl mimarisinin en üretken, en farklı ve en çok tartışılan ustalarından biriydi. 1961 yılında 51 yaşında ölmesiyle sona eren kısa kariyerine rağmen havaalanlarından anıtsal yapılara ve organik formda mobilyalara, her biri ikona dönüşmüş modernist tasarımlarıyla bugün bile güncelliğini koruyor.

"Mimarinin amacı, insanın yeryüzündeki yaşamını korumak ve geliştirmek ve varoluşunun soyluluğuna olan inancını yerine getirmektir" diyen Saarinen'in mimari mirası, dinamik formları ve inovatif yapılarıyla ulusal bir ideali; savaş sonrası Amerika'sının sınırsız iyimserlik duygusunu yansıtıyor. Bütün kariyeri boyunca mobilya da tasarlıyor; yenilikçi malzeme, yapım ve üretim teknikleri kullanıyor, heykelsi form arayışını mimarilerinde ortaya koyuyordu.  Mobilya tasarımları da mimarisinde olduğu gibi organik çizgilerdedir.

Finlandiyalı ünlü mimar Eliel Saarinen ve tekstil tasarımcısı Loja Saarinen'in oğlu olan Eero, 1923'te ailesiyle birlikte Amerika Birleşik Devletleri'ne göç etti. Michigan'a yerleşerek Cranbrook Academy of Art'ı kuran babası Eliel, genç Eero'yu da çırak olarak yanına alarak kampüs binaların çoğunun da mimarlığını da üstlendi.  Mimarlık eğitimini  Cranbrook'ta alan Eero, ömür boyu birlikte çalışacağı Charles Eames ile de burada tanışacaktı. St. Louis Gateway Arch (1948-64), General Motors Teknoloji Merkezi (1948-56), Detroit ve kanat açmış böcekten esinlenerek tasarladığı New York John F. Kennedy Havaalanı TWA Terminali (1956-62) ve onun organik formlarını tekrarladığı Washington D.C’deki Dulles Uluslararası Havaalanı Terminali 20. yüzyılın ikonları arasında yerini aldı.

Gençlik çağlarında bile Cranbook’taki kimi binaların mobilyalarını tasarlayan Saarinen’in kırılma noktası 1940 yılında, Charles Eames ile birlikte Museum of Modern Art’s Organic Design in Home Furnishings yarışmasını kazanmasıyla oldu. Yarışma için yaptıkları kalıplanmış kontrplak sandalyeleri seri üretilmese de bu tasarımları Saarinen’in Knoll Associates için tasarlayacağı mobilyaların alt yapısını oluşturacaktı. Amerikan mobilya tasarımında ayrıksılık, ustalık ve yüksek hayal gücünün temsilcisi olan her mobilyası, özellikle savaş sonrasının tasarım ikonlarına dönüştü. 1940'larda kalıplanarak üretilen koltuk tasarımına yeni bir yorum getirmişti. Kabuk formundan esinlendiği mobilyalarda, kalıplanmış alüminyum strüktürü, ince sentetik bir kaplamanın arkasına saklayarak yekpare bir görünüm yakalamıştı. Retro tasarımların özelliği ''trompet'' ayaklarıyla öne çıkan Tulip sandalyesi, en bilinen sandalye tasarımları arasında. Uzay Yolu televizyon dizisinde oturma birimi de olarak kullanılan Tulip, aile dostlarından Hans Knoll’un kurduğu Knoll mobilya firması tarafından üretilmişti.

Yine Knoll'ün ürettiği Grasshoper uzanma koltuğu ve pufu (1946), Womb (1948-1950) oturma birimleri ve Pedestal serisi (1956) gibi birçok ikonik mobilyada onun imzası var. 1965 yılında üretildiğinde pek tutulmayan ‘Grasshopper’ uzanma koltuğu dışında tüm bu tasarımlar, geleceğe dönük çizgisiyle bugün bile hala güncelliğini koruyor.

‘Amerikan Yüzyılı’ diye tanımlanan bu dönemde Amerikan kimliğinin uluslararası imajını yaratan Saarinen, önemli rezidans binaları da tasarlıyor; yeteneğini açık plan mimari, iç ve dış arasındaki süreklilik, endüstriyel yapı malzemeleri ve metotlarının kullanılması gibi modernist idealleri ileriye taşımak için kullanıyordu. Saarinen öncellerinin yeni yapım teknolojilerden doğan mimari form anlayışını ileriye doğru götürürken, modern mimari dağarcığını genişletti. 1930’larda ve 1940’larda birçoğunu babası Eliel Saarinen ve meslektaşı Cranbrook ile birlikte yaptığı binaları ve yarışma temalarıyla Amerikan mimarlık pratiğinin modernleşmesine öncülük etti.

1937 yılında Architectural Forum için A Combined Living-Dining Room-Study projesini tasarlayan mimarın modernist deneyleri 1957’de tasarladığı Miller House ile doruk noktasına ulaştı. Geniş bütçeyle yaratılan bu ev Eero Saarinen'in mimari, peyzaj ve iç mekan tasarımını sentezleyen bütünsel çevre araştırmalarının parlak bir örneği olarak kabul ediliyor.

Sürekli yeni yapım teknolojilerinin arayışında olan Eero Saarinen, çalıştığı firmaların kurum imajının yaratılmasında mimarinin ne kadar değerli olduğunu ilk fark edenlerden biriydi. Saarinen’in firması, iş dünyasındaki müşterileri için pas tutmayan korten çeliği ilk kez kullanan, ilk perde duvarı yapıp dünyanın en ince dış duvar panelini tasarlayan mimarlık ofisi oldu. Yeni ofis tipolojisinin ve ortak kampus fikrinin yaratıcısı da Saarinen'dir. Detroit’teki 1956 yılında tamamlanan yapısı General Motors Teknik Merkezi, mimarın önerdiği bu yeni tipolojinin ilk uygulanmış örneğidir. Onu Time dergisinin kapağına taşıyan başarısı, IBM’den Bell Laboratuvarlarına ve John Deere&Co.’ya birçok firmanın tasarım ve halkla ilişkiler stratejilerini de üstlenmesinin önünü açtı.

"Mimarinin amacı,

"Mimarinin amacı, insanın yeryüzündeki yaşamını korumak ve geliştirmek ve varoluşunun soyluluğuna olan inancını yerine getirmektir" diyen Saarinen'in mimari mirası, dinamik formları ve inovatif yapılarıyla ulusal bir ideali; savaş sonrası Amerika'sının sınırsız iyimserlik duygusunu yansıtıyor.

twa-terminal-1e945e31-cf15-4696-89b0-dd6db2a9f972

Yorum Yaz

{{user.tamisim}} {{user.tamisim}}